10 Temmuz 2009 Cuma

Bekle beni 329!

Bugün benim için mühim bi gündü. 329. Dönem olarak gerçekleştireceğim askerlik hadisesiyle ilgili sevk evraklarımı almak için işten bi günlüğüne izin alıp Ankara’ya gelmiştim ve ciddi anlamda sayılı saatlerim vardı bu iş için.

Askerlik şubesinin çok kalabalık olmayacağı yönünde geliştirdiğim dayanaksız ve dandik teorime güvenerek sabah 10’a doğru sallana sallana gittim olay mahalline. Fakat? Oy anaaaam... Bi baktım ki şubenin kapısı hınca hınç, millet birbirini eziyo. Hemen arkalara doğru seyirtip sıraya girmeden ordaki fotokopiciye girip gerekli sayıdaki belge çoğalttırma işlemini gerçekleştirdim. Sonra da yandaki pideciye girdim su almak için. Suyu aldım, parayı verdim, üstünü beklerken bi yudum aldım sudan, para üstü gelince de gerizekalı gibi suyu tezgahta bırakıp çıktım dükkandan. Sıraya geçtikten bi müddet sonra farkettim suyu orda bıraktığımı ama gidip “suyu burda bırakmışım ya ben eki eki” diyip tşşak oğlanı olmamak için almadım suyu ordan. Leş gibi sıcakta, doğru düzgün su da içemeden beklemeye başladım sırada. Çok üzüldüm ama o suya, bence çok acı bi olaydı bu.

11’e doğru, içeri girmeden hemen önce Aydın’ı arayıp izahat verdim “çok kalabalık olum burası”, “fotokopileri belgeleri eksik getirme bak” falan filan diye. Çünkü Aydın’ın yüksek lisans dersi olduğu için ancak öğlen gelebilecekti şubeye garibim. Neyse ben sıra alıp girdim içeri. Bankodaki numaralara bi baktım; 17-18-19 falan diyo. Benim numara 79. Offf kabus gibi yarabbim, anlatamam yani size. Memur ve memure kişileri zerre çalışmıyolar artı zerre sklerinde de diil yani bizim durumumuz. Yarım saat sonra, tam bankoda 20 yazarken (yarım saatte 1 sıra ilerlemişti) memurelerden biri “Sistemler gitti arkadaşlar, 1’e kadar yok, öğleden sonra gelin!” diye ciyakladı. “Lan nası? Ne sistemi ola ki bu?” falan demeye kalmadan bi baktım memurlar çıkıyolar dışarı pıtır pıtır. Çaresiz çıktım ben de. İkinci izahat için yine aradım Aydın’ı. Ya sonuçta Aydın ankarada bi insan, yine gelir bi gün halleder ama benim gün yok başka yani. Ama bak, ben "olum hiç gelme bence, sana hayatta sıra gelmez" dememe rağmen adam "olsun olum senin işin için bekleriz" diyip geldi yani. İşte gerçek dostluk bu! Gurur duyuyorum arkadaşımlan şu anda.

Neyse efenim, Aydın da gelip sırasını aldıktan sonra (ki sırası 126 idi. Yani memurlar bu hızla durmadan çalışsa 2 haftada falan gelirdi heralde Aydın'a sıra) çıktık ordan gittik Kızılay’a. Yemek memek derken saat oldu 3. Kafamda “nası hallolcak bu iş” sorunsalı devam ediyo tabi. Tekrardan döndük şubeye. Dönerken Aydın diyo “lan bi bakıyomuşsun bizim sıra geçmiş” ben diyom ”he valla”, gülüyoruz falan. Neyse girdik içeri bi baktık sıra numarası 29. “Aydın” dedim, “tut beni ben bayılıyom”. Hacı 1,5 saatte 9 kişi geçmiş ya! Olacak iş diil, 79’a hayatta gelmez bu sıra...


Tam o esnada sabahtan azcık muhabbet ettiğim Erman adlı kişiyi gördüm bankoların birinde. Yanına gittim dedim “senin sıra gelmiş, hayırlı olsun”. “Sus” dedi, “gel yanımda dur, bu abla halledecek bizim işi” dedi memureyi göstererek. O anda hayatta sevmediğim adamcılık olayına girmek zorunda kaldım maalesef. Aydın’la beraber fırsatçı pijler kervanına katıldık çaresiz. Memure, Erman’la öbür 2 arkadaşın işini hallettikten sonra sıra geldi bize. İçimden “allaam noolur bi aksilik olmasın, allaam noolur bizim iş hallolsun” diye geçirirken sol kulağıma “hocam senin sıra kaç?” şeklinde bi ses geldi. Duymamış gibi yaptım hesapta ama 2-3 tekrardan sonra omzumu sarsarak sormaya başladı eleman “sıran kaç senin?” diye. La olum bi dur! Hayır yani Erman’la o adam tanışmış olsa sabah, şimdi omuz sarsan taraf ben olcaktım belki de. En sonunda nolcaksa olsun lan diyip “bizim işlem dünden kaldı arkadaşım” diye bişey uydurdum g.tümden. Everything is something happened yani hocam, kusra bakma. O anda herifin bana inanmaz gözlerle bakışını ve çaresiz gidişini az çok tahmin edebilirsiniz heralde.

Omuz sarsıcıyı durdurduktan sonra işlemler kaldığı yerden devam etti ve 4' e doğru tamamladık bütün evrakları. Bi de yedek subaylık sınavına girmek için yol parası olarak 8 lira 85 kuruş para verdiler bize şubeden. Birinden duymuştum, suçmuş o parayı almamak hafız, askeriyeye hakaret sayılıyomuş yani bi anlamda. Tabii suçlu durumuna düşmemek için aldık parayı ve sırada bekleyen diğer kurbanlar bize çökmeden hızlı adımlarla uzaklaştık şubeden. Sonra Tunalı’da kahve falan içtik verilen parayla. Artık sınava da yayan gideriz napalım...

Özetle bi acaip gündü benim için bugün. Fiziksel olarak olmasa da mental olarak acaip derecede yoruldum. Ha oldu ha olacak derken inceden psikolojiyi zedeledim sanırsam. Bundan sonra askeriyeyle ilk randevumuz ağustos başındaki sınav olacak. Aydın’la yine çift forvet olarak çıkacağımız bu müsabakada hedef tabii ki galibiyet. Eğer kollektif oyunu sahaya yansıtabilir ve depar kulvarlarına sarkabilirsek ordan da 3 puanla dönmemiz işten bile diil...

4 yorum:

  1. Gerçekten duygulandım yazıyı okurken.. Güzel bir macera oldu bizim için. Güzel bir anı daha Emrah'ımla..

    YanıtlaSil
  2. Hacı ne badireler atlatmışsın asker olmak için:)) Bu sınav olayı da bi garip şimdi. Yedek subay olmak için sınavın ne çok iyi, ne çok kötü olması lazım. Sınava bakmıolar bile belki, ama girmen de şart.. Öle işte, başka bi türk garabeti...

    YanıtlaSil
  3. Halkı askerden soğutma kanunu diye bişey vr biliyon di mi Berkhan efendi. Aldırırım bak seni içeri. Ayrıca herşey vatan için yani bi yerde :)

    YanıtlaSil
  4. vay be tekrar okudum da yazıyı halbüsü ne güzel bi günmüş yaw :) iyi anılar bunlar, temiz anılar...

    YanıtlaSil