Bugün akşam 7 otobüsüynen İstanbul’a Emrah’la bu blog meselesini konuşmaya gidiyorum! Karşısına geçip “Buna bir çözüm bulmamız gerek artık!” diycem. Muhtemelen soracak “Neye çözüm bulucaz oğlum?” diye. Buna güzel bi cevap bulmam gerek işte. Yolda düşünücem.. Hiç bişey bulamassam İstanbul’u gezeriz fena mı?
Arkadaş ne zormuş iki günlüğüne başka şehre gitmek ya. Hayır uzun süreli gidiyo olsan gözünü karartır gidersin ama 2 gün falan olunca insan bi panik yaşıyo. Hafta başından beri bileti napıcam, ödevler projeler var onlar nolcak, işten yarım saat erken çıkmam lazım nasıl izin alıcam, kaç tshirt götürsem malum havalar sıcak lazım olur mu, yolda ne giysem, dönerken hangi firmayla dönsem, kaçta dönsem, dönsem mi, kalsam mı, istifa mı etsem, ya döndüğümde dünya eskisi gibi olmassa, uzaylılar dünyamızı istila ederde ya ben eblek eblek boğaza bakarken arkam dönük olduğu için tüm aksiyonu kaçırırsam gibi manalı manasız sorular sordum kendime. Eziyet oldu yeminle İstanbula’a gitmek bana. Ama sorun yok. Uzaylı meselesi hariç tüm sorunlarımı hallettim kafamda. Uzaylı meselesini de dikiz aynası teknolojisiyle çözmeyi düşünüyorum.
Sıra geldi İstanbulu gezemeye. En son 2 yıl önce gitmiştim İstanbul’a 5 gün kalmıştım. Ankara’ya döndüğümde 3 gün çıkmadım evden. Dışarı çıkınca denizi göremeyeceğimi bildiğim için gerek duymadım dışarıya çıkmaya. Bi yavan geldi Ankara. Üvey evlat gibi oldu. Bu sefer de öyle olacak ama olsun gitmek, gezmek lazım İstanbul’da. Emrahımı da özledim zira. Zaten yemişim İstanbulu maksat Emrahımla olmak. O yüzden gidiyorum bu akşam. Keyfim yerinde, içim rahat. Gidiyorum...
İşte gidiyorum
Birşey demeden
Arkamı dönmeden
Şikayet etmeden
Hiçbirşey almadan
Birşey vermeden
Yol ayrılmış, görmeden gidiyorum
Ne küslük var ne pişmanlık kalbimde
Yürüyorum sanki senin yanında
Sesin uzaklaşır herbir adımda
Ayak izim kalmadan gidiyorum
Gerdiğin tel kalbimde kırılmadı
Gönülkuşu şarkıdan yorulmadı
Bana kimse sen gibi sarılmadı
Işığımız sönmeden gidiyorum